FAS GAY LIFE-CASABLANCA MARRAKESH PARİS GAY HAYATI


       Eskiden yurtdışına çıkmak çok zor hatta imkansız gelirdi, sonradan bunu çok gözümde büyüttüğümü anladım ve kafama esen herhangi bir yere çok önceden bilet almaya ve planlar yapmaya başladım. Bu kez Fas’a gidecektim, öncesinden İstanbul’dan Paris’e ordan da Marrakesh’e bilet aldım, bir gece Paris’te kalıp ordan Fas’a uçacaktım, uçuşuma son bir hafta kala iş arkadaşım Azra da bana katılmak istedi, benimle Paris’e gelecek ve benden daha fazla kalacaktı, bir yandan Paris’te uslu olacağım için üzülmüş bir yandan da yalnız olmayacağım için sevinmiştim, heteroseksüel arkadaşlarımla kafam ne kadar uyarsa uysun uzun süreli vakit geçirmelerde çok sıkılıyordum.Azra diğerlerinden çok farklıydı, her zaman çok uyumluydu, huysuzluklarıma, hırçınlıklarıma ses etmez sessizce geçmesini beklerdi, ne plan yaparsam yapayım ona uyardı, istediği yerde istediği pozu çektiğimde çok mutlu olurdu, ama ben tabi onun kadar kolay mutlu olamıyordum..
      Uçacağımız sabah saat 8’de havaalaninda buluştuk, sıra o kadar yavaş ilerliyordu ki check in bitmesine 6 dakika kalmıştı, şükür ki yetiştik, kahve içeceğimiz yeri yine ben seçtim tabi, uyumlu Azra da hemen bileti ve pasaportu ile fotoğraf çekti, yolda biraz uyumuşum, uçağımız inerken sisli havadan pek bir şey göremedik, indiğimizde pek araştırma yapmadan otobüslerin olduğu yöne gittik, sorduğumuz kişilerden hiçbirisi ingilizce bilmiyordu, sonunda Eiffel yazan bir otobüse bindik, kalacağımız hostel Eyfel’e 4 km uzaktaydı, yürümeyi planladık, yolda Eyfel Kulesi görününce otobüsteki herkes camlara yapıştı, ben pek heyecanlanmamıştım, sanırım tüm heyecanımı ilk yurtdışım olan Amsterdam’da bitirmiştim, Eyfel kulesine yakın bir yer otobüsün son durağıydı ve biz de herkesle beraber indik, direk hostele gidip eşyalarımızı bırakma düşüncesindeyken , fotoğraf çekme telaşına düşüp, kendimizi kaybettik, kadraja zor sığan Eyfel’in göründüğü tüm fotoğraflar mükemmel çıkıyordu, sokak müzisyenleri, turistler,satıcılar, heryerde zenci adamlar... Paris tam bir kozmopoldü. Yürüyerek hostelimize gittik, nehir boyunca yürüdük ve bulmak zor olmadı, ancak apartman kapısı kilitliydi, mail attık cevap alamadık, uzunca bir süre bekledik ve sonra 190 boylarında 110 kiloya yakın kaslı zenci bir adam gelip kapıyı açtı, meğer bizim hostelimizi işleten ya da orada çalışan adammış, onunla beraber kata çıktık, büyük bir apartman dairesini hostele çevirmiş ve içine koyabileceği kadar çok ranza koymak suretiyle bir hostel açmış,üstelik Türkiye’de orta sınıf bir otele ödeyeceğimiz rakamı ödemiştik,bizim odamızda yanyana 8 ranza vardı, temiz ama havasızdı, çantalarımızı odaya bırakıp tekrar dışarı çıktık, ilk gördüğümüz butik cafeye oturup kek ve kahve sipariş edip hemen instagramlarımızda camekanda kahveyi paylaştık, sonra tüm popüler yerleri sırayla gezdik, hava karardığındaysa dönme dolaba binerek Paris’i yukardan izledik, sonrasında tekrar hostele döndük, bu sefer oda daha havasız ve gürültülüydü, kimisi bağırarak telefonda konuşuyor, kimi haber izliyor, kimi ayaklarıyla oynuyordu, bizse telefonlarımıza gömülmüştük, Azra hangi fotoğrafını kim beğenmiş, hangi etiketi eksik koymuş kontrol ederken ben malum uygulamaları açmıştım, yarın sabah Fas’a uçuyordum ve hiçkimseyle görüşememiştim, belki yakınlarda birileriyle yazışırsam , bi hava alma bahanesiyle bir saatliğine kaçabilirdim, yorgunluk ağır basmış olacak ki uyumayı yeğledim, saat 12 olduğunda odadaki gürültü azalacağına artmıştı, horlayanlar, kulaklık kullanmadan haberler izleyenler derken bir türlü uyuyamamıştım, dalıp dalıp tekrar uyanıyordum, zenci bir genç telefonundan Fransızca spor haberleri dinleyerek uyuyakalmıştı ve seslenenleri duymadan horlayarak uyuyordu, sinirlenip kalkıp uyardım ve telefonunu kapatmasını söyleyip geri yattım, sinirlenince uykum kaçmıştı, sabah sırayla alarm sesleri çalmaya başladı, biz de erkenden kalktık ve çıkıp kahvaltı ettik, ben Havaalanına , Azra da başka bir hostele geçti.



     Uykusuz geçen gecenin ardından uçağa biner binmez uyumuşum, o kadar derin uyumuşum ki kalktıktan bir süre sonra yanımda oturan yaşlı çifti farkettim,baktığımda gülümsüyorlardı, yolcularla konuşan pilot sürekli espiriler yapıyor ve tüm yolcular kahkahalarla gülüyordu, sonra pilot yolcuların yanına gelip, şakalaştı, herkes gülüp eğleniyordu, bizdeyde üst gelir grubu meslekte olan insanlar burunlarından kıl aldırmazdı, ne pozitif insanlardı şu Avrupalılar, yorgunluktan başka mutsuz,karamsar ve değersiz hissediyordum kendimi, tekrar uyumuşum, iniş anonsuna uyandım, kızıl bir çöle benzeyen bir alana iniş yaptık, çok kalabalık bir havalanıydı burası. Ortalama 2 saat pasaport polisinden geçmek için sıra bekledim, çıktığımda tüm taksiciler yolcu kapma savaşındaydı, hostelim havaalanına 3 kilometre uzaktaydı ve taksiciler normal rakamın 10 -12 katını istiyordu, çok sinirlendim, yine bir müslüman ülkesinin dolandırıcı halkıyla karşı karşıyaydım, en kötü çantamı sırtlar yürürdüm, havaalanı dışına çıkıp yoldan geçen bir taksiye binip umduğum bir fiyatı ödeyerek hostelimin olduğu sokakta indim, hosteli bulamadım, 8 9 yaşlarında bir çocuk beni hostelin kapısına götürdü ve çok para istedi, az verdim, gönlü olmadı ama daha fazlasını vermedim. 


     Mavi kapının eski tip zilini çaldığımda pek de sevimli durmayan bir genç oğlan gelip kapıyı açtıı. Girdim, kaydımı yaptı ve odamı gösterdi. Bu konak bir hana benziyordu, ortada üstü açık bir hol ve masalar, ortada büyük bir avlu, aşağıda ve yukarda hole açılan odalar vardı, 8 yataklı yatakhanemde tüm ranzalar boştu, içimi bir huzur kapladı bu hostelde, sanki çocukluğumdan kalma bir yere benziyordu bana hissettirdiği şeyler, evet babannemin evine benziyordu, çocukken oraya gitmem yasaklanmıştı, annemle babam boşandığı için ve ben annemle kaldığım için babannemi çok sevmeme rağmen rahat rahat gidemezdim o eve, bir çocuğun babannesini özlemesinin ve görmesinin yasaklığı bana o evde mutlu olduğumu hissettiriyordu, okul çıkışlarında gizlice gidiyordum, aslında yüzleşmediğim şeyler de vardı, babannem diğer torunlarını daha çok severdi, dilinden düşürmezdi uzakta yaşayan torunlarını... ben annemle büyüdüğüm için anne tarafı büyüklerim tarafından çok sevildiğimi düşünüyorsunuz değil mi? Üstelik hep yanlarında ve yakınlarında olan ideal bir torundum, çocuk halimle, ergen halimle hep yanlarında olur herşeylerine koşardım,ama yine en az sevilen bendim, onlar da uzaktaki torunları için kurban olur ölürlerdi, beni kim sevecekti acaba? Hangi baba? Hangi annane, hangi babanne,hangi dede? Neyse... yine tüm sevilmemişliklerim aklıma geldi...
Ranzanın alt katına yattım, battaniyemi boğazıma kadar çektim, bir çocuk kadar savunmasızdım. Biraz uyuduktan sonra sersemlemiş bir biçimde uyandım. Dışarı çıktım, daracık labirent gibi sokakları vardı şehrin. İnsanları gözlemlemeyi çok seviyordum, bazen gözlerimi ayırmadan birini baştan sona süzüyordum. Yaşlı adamlar ayaklarına kadar uzanan kaftan benzeri bir pelerin giymişlerdi, külah gibi kapşonları vardı, bir büyücüyü andırıyordu bu giyim tarzı. Kadınlar genelde kapalı ve kara çarşaflıydı.Genç erkekler ise inanılmazdı. Yüz hatları belirgin, koyu tenli, sakallı, geniş omuzlu, hafif göbekli... hepsi tam kalemimdi.


◦     Yanyana iki insanın bile geçemeyeceği dar sokaklardan ilerleyerek kentin en meşhur caddesine çıktım, sağlı sollu dükkanlar ve restoranlar vardı. Buranın sonunda bir cami ve büyük bir meydan vardı. Jema El Fena Marrakesh’in merkeziydi. Çok kalabalıktı ve bir festival havası vardı, yaşlı bir kadın kolumdan çekip bir tabureye oturttu beni, ne olduğunu anlayamadım, falcı zannettim. Hint kınası ile dövme yapıyormuş meğer, zoraki kalktım ve kalabalığa karıştım. Gördüğüm her şey beni çok şaşırtıyordu. 3 tane adam ve önlerinde bir grup yılan, çalan kaval eşliğinde dans ediyordu, adamlardan bir tanesi yılanı insanlara yaklaştırıyor ve insanlar kaçıyordu. Kimisi korkmadan yılanı eline alıp fotoğraf çektiriyordu, başka bir adam 2 tane maymuNa fırfırlı elbise giydirmiş ve boğazına tasma takmış, omuzunda insanlara fotoğraf çektirmeleri için ısrar ediyordu, başka bir yerde bir zenne dans ediyordu, herşey bir film sahnesi gibiydi. Sanki günümüzden yüz yıl öncesine ışınlanmıştım. Bir yanda meczup halde insanlara el açan dilenciler vardı. Çarşılarda envayi çeşit öteberiler vardı. Bir yerde taze mango suyu içerken kucağında dünyalar güzeli bebeğiyle bir anne gelip para istedi. Para vermedim ve meyve suyu aldım. Bebeğin fotoğrafını çekmek istediğimde anne kendi yüzünü diğer tarafa çevirerek, fotoğraf çekmeme izin verdi. Hala yorgunluğum geçmemişti, ertesi günümün de tamamını burada geçireceğim için huzurlu hostelime döndüm, odaya bir kaç avrupalı turist gelmişti, pek konuşmamayı tercih edip yatağıma uzandım, yanıbaşıma bir su şişesi koydum ve uykuya daldım, sabah erken saatte uyandım. Hostelin avlusundaki küçük ferforje masalarda kahvaltı servisi vardı, kahvaltımı edip dışarı çıktım. Fas’ın meşhur nane çayından içmek üzere bir kafeye oturdum, yolu ve insanları izlerken uygulamalarımı açtım. Yoldan geneli eski otomobiller ve tıkır tıkır nal sesleriyle faytonlar geçiyordu. Programlarımı açtım ve insanlarla yazışmaya başladım. Fas’ın anadili Arapça ve Fransız sömürgesi olduğu için herkes Fransızca biliyor. İngilizce bilen çok az kişi var. Heryerde fazla sayıda olan Avrupalı gayler yine ilgimi çekmiyor. Sokaklarda gördüğüm o muhteşem yakışıklı erkekleri maalsef ki gay aplikasyonlarda bulamadım, şehri gezerek, küçük hediyelikler alarak, değişik yemekler tadarak günü geçirdim, sonra yine hostelime döndüm. Hava kararmaya başlamıştı. Yatağıma uzanıp telefonuma gömüldüm. 700 metre uzaklıkta olan birinden mesaj aldım. Yüz fotoğrafı olmadığı halde buluşalım talebine olumlu cevap verdim ve Jema El Fena’da cami önünde buluştuk, gözlerime inanamadım çünkü tüm gün sokakta gördüklerimden çok daha yakışıklıydı. 178 boylarında, geniş omuzlu, güler yüzlü, bisepsleri tshirtünü yırtacak kadar belirgin, ve biraz göbekli bir yerel. Casablanca’da yaşıyormuş ve arkadaşını ziyarete gelmiş, çok iyi anlaştık, beraber bir yere gidip kahve içtik, sonrasında hesabı ödemek için bir girişimde bulunmadığı gibi, hesabı bana söyledi. Gocunmadan ödedim. Sonra beni hostelime bırakırken arabada ellerimden tuttu, tam ineceğim zaman öpüşmeye başladık, çevrede hiç kimse yoktu, rahat rahat uzun uzun öpüştük. Ertesi sabah Casablanca’ya gideceğini istersem onunla gidebileceğimi söyledi, tabi bunu söylerken yakıt parasını paylaşmam gerektiğini söyledi. 3 5 liranın peşinde olan insanlar her zaman çıkmıştır karşıma ve ilk dakikadan gerçek yüzlerini göstermişlerdir. Aslında bu da aynısını yaptı ama hem çok yakışıklıydı, hem onunla vakit geçirmekten keyif alıyordum. Hostelime gelip bir nane çayı demledim. Yine çok huzurlu uyudum. 



       Ertesi sabah kalkıp kahvaltımı edip huzurlu hostelimden çıktım. Günün birinde tekrardan gelmeyi istiyorum bu hostele. Cami önünde buluştuk aktif partnerimle. Arabayla aldı beni; orta sınıf güzel temiz bir arabası vardı. Bir telefon şirketinde çalışıyormuş. Anadili Arapça, tüm Faslılar gibi çok iyi derecede Fransızca ve iyi derecede İngilizce biliyor. Gitmeden almak istediği şeyler olduğundan bahsetti ve çarşıya gittik, herşeyin gerçek fiyatını gördüm ben de bu sayede. Önce babası için bir deri pabuç sonra annesi için pazen bir pijama aldık. Marrakesh’ten çıkar çıkmaz bir yakıt istasyonuna girdik ve planladığımdan çok daha fazla bir rakam istedi, ben de yakıtı ve yol parasını hesapladım ödeyeceğim rakam budur diye söyledim. Senin için sorunsa ben otobüsle giderim dedim, üstelik otobüsle daha çok yerel deneyim edinecektim. Tabii ki kabul etti ve parayı aldı. Para olayı midemi bulandırmaya başlamıştı artık. Şu anki tek amacım Casablanca’da kiraladığım eve ulaşmaktı. Yolda elimi tuttu, ve elini pantolonuma getirdi, beni sertleştirdi, ben de onu.. Ara ara öpüştük, yanımızdan başka araba geçtiğinde korkuyordu, çünkü Fas bir islam ülkesiydi ve eşcinselliğe çok ağır hapis cezaları vardı. Genelde çöl olan yol, arabayla hızlı ve konforlu şekilde bitti. Casablanca’ya girdik. Dev bir şehirdi. Ortada modern bir tramvay geçiyordu. Dev binalar sağlı solluydu ve Fransız mimarisi hakimdi. Dev palmiye ağaçları vardı. Şehir çok pisti, sokaklarda çöpler yığılı, evsiz insanlar duvar kenarlarında yatıyordu, her yer toz toprak içindeydi. Beklediğimden daha döküntü bir şehirdi. Arabayı park ettik ve kiraladığım eve girdik. Elbette fotoğraflarından çok daha kötü bir evdi. Eski eşyaları benim için çekici gelmişti. Bir haftamı bir yerel gibi geçirecektim. Pek de aktifliği kalmayan ve yeterince düştüğüm partnerimle bir şey eksik kalmıştı. Hala sex yapmamıştık. Bana iki gün önceki kadar çekici gelmediği gibi egosu ve açgözlülüğü ile yeterince gözümden düşmüştü. Ama yine de hangi gay bu kadar yakışıklı biriyle sex yapmak istemezdi ki? Ateşli ve tatmin edici bir sexti, sonrasında hemen gitmesini umdum, onun da kalmak gibi bir amacı olduğunu sanmıyorum. 

      Artık bir dünya şehri olan Casablanca’yı keşfetme zamanı. İlk kez okyanus göreceğim için heyecanlıyım. 3 km görünüyordu, gözüm kesti ve yürümeye başladım, resmen hayatın içinden geçerek yürüyorum. Semt pazarları, eskiciler, otobüs duraklarında bekleyen insanlar, trafikteki keşmekeş derken okyanusu gördüğüm noktada büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Her yer toz toprak, çamur içindeydi. Bir inşaat şantiyesi gibiydi, sahilden 3 km daha yürüdüğümde dünyanın en büyük camisi olan Hassan Mosque’u gördüm.


    Devamında güzel bir Corniche ( sahil ) vardı. Heryerde olan sahillere benziyordu burası da. Satıcılar, sevgililer, aileler, arabasıyla yüksek sesle müzik dinleyen mantiler... Fas erkekleri bir başkaydı sanki, hepsi çok yakışıklıydı. Programlardan çok mesaj gelmeye başlamıştı. Marrakesh kadar yabancıların olduğu bir şehir değildi Casablanca. Günü şehri keşfederek geçirdikten sonra eve döndüm, uygulamadan mesaj atan birini çağırdım, fake olduğumu düşündü, inanmadı. Apartmanın önüne çağırdım ve aşağı inip aldım, görünüşte tam bir erkek ama tavırları kız gibiydi. Özür dileyerek gönderdim, ne olsa bir hafta burdaydım. Yatıp uyudum. 

         Ertesi sabah evde kahvaltı hazırladım ve sonrasında bir Starbucks bulup kahvemi içmeye gittim. Bir çok türk markasının bulunduğu bir Avmdeydim. Yaşama alışkanlıklarımızı benzetmeye başladım faslılarla. Sonra bana daha önce mesaj atmış ve ciddiyetinden çok da emin olamadığım bir kadın tekrardan mesaj attı. Erkek arkadaşını bana düzdürmek isteyen Mesana (isim) gerçekmiş, bulunduğum Avm önüne geldi. Elimdeki kahvemle büyük jipine bindim. 35lerinde esmer, balıketli, rüküş bir arap kadınıydı. Binlerce dolara alınmış güneş gözlüğü ve çantası insanın gözüne gözüne giriyordu, daracık bir tayt giymiş ve belinden tüm yağları çıkmıştı. Yakası açık simli bir bluz giyinmişti, çok zevksiz ve görgüsüz görünüyordu. Elimdeki kahve elime çok geldi, nasıl konuşacağımı, ne konuşacağımı bilemedim. Tutuk davranıyordum, acaba anlıyor muydu? Erkek arkadaşı kimdi, kimin nesiydi, yaşı kaçtı, ne zaman yapacaktık, yoksa beni beğenmemiş miydi... Beraber başka bir kafeye oturduk, garsona sigara aldırdı, garsonlara karşı kibar davranıyordu, sanki görgüsüz değil de iyi bir kadındı. Arkadaşım dediği kişi Rashid eski eşiymiş, gay olduğu için ayrılmışlar ve dost olarak görüşüyorlarmış, buralarda kimseye güvenemedikleri için dışardan biriyle görüşmek istiyorlarmış. Ben de tabi bunun için güzel bir rakam alacaktım. Kahvelerimizi içtik tüm bunları anlatırken. Sonra akşam tekrar haberleşmek üzere ayrıldık, belki de beni beğenmemişti veya güvenilir bulmamıştı, öyleyse tekrar aramazdı. Gün içinde şehri keşfetmeye devam ettim. Başka bir ülkede olmayı, yabancı olmayı çok seviyordum. Sokak pazarlarını gezdim. Mesana akşam tekrar aradı, bu kez beni Rashidle beraber gelip alacaklardı. Aynı cafede beklemeye başladım. Bu sefer Rashidin lux jipi ile geldiler. Rashid de tipik bir araptı, 180 boylarında 95 kilo, yüzünden buram buram mutsuzluk akan bir adamdı, parlak bir deri mont, altına da daracık beyaz bir eşofman altı giymişti. Kalçası çok dışarda duruyordu, herhangi birini tahrik edecek gibi değildi. Altın renkli sapları olan siyah kemik güneş gözlüklerinin markası 1 km öteden kendini belli ediyordu, çok çekingen ve tutuktu. İlk gördüğüm anda karı koca olduklarını anladım. Şehir merkezinde şık bir eve gittik. Burası her zaman kullandıkları bir ev değilmiş. Girdiğimde demode bir köşe takımı ortasında şık cam bir masa vardı, evde bir şeyler eksikti. Sürekli yaşanılmadığı çok belliydi .Yerde halılar yoktu, ev biraz havasızdı. Mesana gidip içkilerimizi hazırladı, hep beraber içtik. Rashid çekingendi. Sonra hepimiz içeri geçtik, geçmeden önce Mesana bana yüklü bir miktar fas dirhemi verdi, katlayıp cebime koydum, şimdi görevimi yapma zamanıydı. Yatak odası salonun aksine bir otel yatak odası gibiydi. Ceviz bir baza, bir çift komodin, beyaz nevresim takımı ve sade bir banyo vardı.Rashid yatağa yüzüstü uzandı ve Mesana Arapça bir şeyler söyleyerek odadan çıktı. Rashid çok savunmasızdı, çok utangaçtı, onun utangaçlığı bende cesaret olarak su yüzüne çıktı, çok rahat davranıyordum, sarıldım, ellerini tuttum, arkasından sarılmam için kendini bana dayadı, sertleşmemden çok zevk almaya başladı, kısa seslerle inlemeye başladı, sonra odaya Mesana girdi ve bana oral sex yaptı, ardından kondomu takıp Rashidin içine girdim, o esnada Rashid de sertleşti ve Mesana ona oral sex yapmaya başladı, eşiyle düzenli bir cinsellikleri yoktu ve o anda çok zevk alıyordu, eşini ne kadsr seviyorsa bütün bunlara göz yumuyordu. Sonra birden kalktı ve tövbeestağfurullah tövbe estağffurullah diyerek odadan çıktı, Rashid altımda çok zevk alıyordu, dardı, çok dardı.. Görevimi başarıyla yerine getirdikten sonra ben odadan çıkarken yerime Mesana girdi, kocasıyla istediği anı yakalayabilmişti sanki, ben giderim uğurlamana gerek yok derken yine de gelip beni uğurladı, çıktım. Buz gibi bir limonata içtim ve eve doğru yürümeye başladım. Ne kadar garipti Fas gibi bir ülkede böyle bir sex deneyimi. Ne yalnız ne mutsuz adamdı Rashid.. çok üzüldüm.
◦      Kiraladığım evin kocaman bir terası vardı, sadece şehir manzarası vardı, ezan sesi ile günbatımını izledim. Casablanca’ da aslında çok da gezecek bir yer yoktu. Twin Towersa gittim, roof barına çıktım. Sokaktaki hayattan çok farklıydı. Caz müzik çalıyordu ve aristokrat bir kesim vardı. Bir yudumda içilecek bir coconut kokteyl için 10 kişinin karnının doyacağı bir rakam ödedim. 50.kattan şehri izledikten sonra aşağı indim ve eve yürüdüm. 


◦     Ertesi gün sabah yine Okyanus kıyısına gidip saatlerce yürüdüm, öğleden sonra eve döndüm. Bakalım bugün kiminle görüşeceğim derken yakışıklı bir çocuk mesaj attı, sonra yakın olduğunu ve gelebileceğini söyledi. Selahaddin tertemiz bir çocuktu. 28 yaşında,boyu posu ve vücudu yerinde bir gençti. 180 boyunda 80 kilo, esmer, kirli sakalli, eğitimli biriydi. Hepsi bu kadar tam olunca biraz feminen olması kaçınılmaz değil mi? Gözüme batmasın diye daracık kotunu ve babet çoraplarını görmezden geldim. Çok yakışıklıydı. Gözlerimin ta içine bakıyor, sımsıkı sarılıyordu. Bilirsiniz iyi huy ve davranışa allerjim var, bir saat sonra sıkıldım ve gitmek zorunda kaldı.
◦ Sonrasında bir başkası mesaj attı 3500 kilometre görünüyordu ve ısrarla Casablanca’ da olduğunu söylüyordu. Konumu Londra görünüyordu. Öylesine yakışıklıydı ki ya porno yıldızıydı ya da modeldi. Faslı olduğunu ve burada yaşadığını ama burada tanınmamak için fake gps uygulaması ile profilini başka şehirlerde tuttuğunu söyledi. Açıkcası fake olduğunu düşündüm. Sonra Whatssaptan birbirimizi ekledik. Spor salonunda çekilmiş videolarını attığında egosunun yüksek olduğuna ve görüşmeyeye karar verdim, çok ısrarcı oldu. Bir kurumda öğretmen olarak çalışıyormuş. Ertesi gün iş çıkışı bir şeyler içmeyi önerdi, ben de kabul ettim. Saat 5te McDonalds önünde buluşup yerel bir yerde nane çayımızı içmeye başladık. Çok az İngilizce biliyordu. 175 boylarında 90 kiloya yakın tam bir musclebeardı. Vücudu bu kadar güzel birinin yüzünün de bu kadar hoş olması şaşırtıcıydı. Üstelik eğitimliydi. Hepsinin bir arada olduğu o kadar az insan vardı ki. Benimle buluşacağı için giyindiği çok belliydi, blazer lacivert bir ceket giymiş, altına koyu bir blue jean ve siyah klasik bir ayakkabı. Benden hoşlanmayacağını düşünüyordum, ne yüzüm ne de vücudum onunki kadar iyiydi. Ama ne mutlu ki bakışlarından anladım benden hoşlandığını. Ben de hoşlandım. Çaylarımız bitince hesabı ödemek için kalktık, yalandan bir yeltenir gibi oldu ama hesabı ben ödedim. Bizlerde dikkat ettiğim şu ki her zaman daha iyi olan hesaba karışmıyor. Eve geçtik, birinci sorun biraz ağzı kokuyordu, sevişmeye başladık. Çok ateşliydi ama o dev vücütlu adam yatakta bir kadın gibi oldu, minicik ve sertleşemeyen bir erkekliği vardı, yüzüstü uzandı. Üzerine uzandım. Kondülomalarını görünce uzaklaştım, istediğini yapamadım. Sarıldık, öpüştük, koklaştık ve gitti. Erken uyudum.
◦      Artık yapacak bir şey kalmamıştı ve sıkılmaya başlamıştım. Evde oturup dizi izledim, uzandım, vakit öldürdüm. Bir öğrenci yazdı, hiç tipim değildi. O kadar ısrarcı davranıyordu ki ücretliyim dedim, daha yazmasın diye. Ona da okey dedi ve geldi. Uzun saçlıydı ve ter kokuyordu, güçsüz zayıf bir bedeni vardı. 170 boylarında 60 kilolardaydı, o da diğerleri gibi kimseye güvenmiyor ve yerellerle görüşmüyordu. Çok ilginç bir erkekliği vardı, yamuk olanlar görmüştüm ama onunki bir nal kadar yamuktu. Resmen ters u şeklindeydi. O da pasifti ama diğerleri gibi öpüşmeyi, sevişmeyi, sarılmayı seviyordu. Hiç içim akmadığı için öpüşemedim ve bunun için kendimi çok kötü hissettim. Beni istiyordu, uzun uzun sarıldım, iri ellerim ve kollarım arasında mutlu görünüyordu. Bense bir an önce gitsin istiyordum. Yeter mi dediğimde saate baktı ve bir saat geçmedi daha dedi. Ben onun mutluluğu için çabalarken o verdiği paranın karşılığını almaya çalışıyordu. E haklıydı aslında. Baktım daha biteceği yok, u şeklindeki erkekliğini elimle sıvazladım, boşaldı ve hala süre dolmadığı için gitmek istemedi, bir süre daha uzandı ve sonunda gitti. Hemen duşa girip tekrar tekrar yıkandım.


◦      Ertesi sabah tekrardan Mesana yazdı. Çok sevindim, özgüvenime iyi geldi, aslında garip bir şekilde onlardan çok hoşlanmaya başladım. Çok tatlı bir kadındı, Rashid ise çok mutsuz ve iyi bir adamdı, onları görmek bana iyi geliyordu, hepberaber yemeğe gittik, sonrası yine aynı bitti. Hala haberleşiyoruz, başka bir ülkede denk gelemedik henüz, çok geziyorlar ve ara sıra mesajlaşıyoruz.
    Son olarak Hindistanlılara benzeyen bir adamla tanıştım. Adını bile hatırlamıyorum. Virgin ( hiç pasif olmamış erkek) olduğunu söyledi. Esmer uzun boylu temiz yüzlü bir adamdı, hoyrat davrandım, canı yandı ve çok zevk aldı, bense para.. Uzun süre mesaj attı, sonra vazgeçti.
◦     Dönmeden bir gün önce Marrakeshte tanıştığım aktif mesaj attı, görüşelim, yemeğe gidelim dedi, ben de ertesi sabah döneceğimi erken yatacağımı söyledim. Havaalanına neyle gideceksin diye sordu, taksiyle dediğimde taksiye vereceğin parayı bana ver ben seni götürürüm dedi, öncesinde de geleyim beraber sabahlayalım dedi. Fena olmaz diyerek kabul ettim. Saat 10 11 12 1 oldu hala gelmedi. Sabah uçuşum 5teydi. Mesajlarıma cevap vermedi. Casablanca’da sadece grand taksi adı verilen beyaz taksiler havaalanına gidiyordu ve onlardan bulmak çok zordu, bir taksi ayarlamadığım ve yine birine güvendiğim için çok kızdım kendime. Gece saat 2de çıktım, o anda gelemeyeceğini yazdı, öfkemden deliye dönmüştüm, bir daha asla bana yazma dedim. Zaten neden yazsındı.. Büyük bir otelin önüne yürüyüp taksi buldum ve Havaalanına gittim. Yorgun ve sinirli şekilde uçağı bekledim. 4 saat rotar vardı. Havaalanında perişan bir şekilde bekledim. Her geçen gün güvenim azalıyordu. Uçağa bindiğimde parça parça uyuyarak geçti uzun yolculuk... Bir sonraki seyahatim yeniden Doha.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KATAR'DA GAY OLMAK- DOHA GAY LIFE

ALMANYA'DA GAY OLMAK- BERLIN GAY LIFE